Kurmaca Dışı

Kurmaca olmayan düzyazı ('kurmaca dışı' ve öğretici metin olarak da bilinen) gerçeklere dayalı düzyazıdır. Kurmaca olmayan metinlerin alt türleri şunlardır:

 

- Deneme

- Mektup

- Anı

- Günlük

- Felsefi metinler: risaleler, özdeyişler, aforizmalar

- Manifesto

- Yıllık

- Konuşmalar: Söylev (Nutuk), Konferans, Tebliğ – Bildiri, Sempozyum, Açık Oturum, Panel, Forum, Seminer, Sunum, Münazara, Mülakat, Röportaj, Kurs

- Otobiyografi

- Biyografi

Aslında, bir şiir, dramatik bir eser ya da kurmaca bir hikaye anlatımı olmayan hemen hemen her yazı parçası kurmaca olmayan düzyazı şeklinde sınıflandırılabilir. Tabelalar, talimatlar, broşürler, iş tanımları, ders kitapları, reklam panoları, el kitapları, belgeseller, raporlar, gazeteler, dergi ve gazete makaleleri bunlara örnektir. Hayali dünyalar yaratan kısa öykü ve romanların aksine, kurmaca olmayan eserler gerçek olan veya gerçek olduğuna inanılan fikirleri sunar. Kurmaca olmayan, gerçek dünya hakkında yazmaktır, uydurma dünya hakkında değil.

Gördüğümüz gibi, bir türün tanınabilir tekniklerine 'edebî konvansiyonlar' denir. Kurmaca olmayan metinlerde bu ögeler şunlardır:

- Kitle ve bağlam

- İkna edici teknikler

- Üslup

 

Bu üç öge önemlidir, çünkü bunlar kurmaca olmayanı kurmacadan açık biçimde ayırırlar. Şimdi bunlara teker teker bakalım.  

Kitleyi dikkate almak önemlidir, çünkü çoğu durumda muhatabın bilinmediği kurmacadan farklı olarak, kurmaca dışı eserlerin çoğunun aklında hedeflenen bir okuyucu veya izleyici vardır.

Bu yazı türü, belirli bir okuyucuyu veya izleyiciyi bir şekilde çekmek ve etkilemek amacıyla hazırlanmıştır. Kurmaca olmayan bir çalışmanın aşağıdaki temel özellikleri, hedef kitlesi hakkında size çok şey anlatacaktır:

KİTLE VE BAĞLAM 

  • Yayın veya teslimat tarihi

Bir konuşmanın ne zaman yapıldığını veya bir mektubun ne zaman yayınlandığını bilmek size o sırada meydana gelen tarihi olaylar ve tam olarak kime hitap edildiği dahil olmak üzere önemli bağlamsal arka plan bilgileri sağlayabilir.
 

  • Kullanılan üslup

Eğer üslup son derece resmiyse, yazarın eğitimli, yüksek statülü ve resmi sıfatları olan kişilere (politikacılar, senato, kongre ya da parlamento üyeleri, akademisyenler, yönetim kurulu üyeleri gibi) hitap ettiğini gösterir. Resmi üslup, ciddi durumlarda da kullanılacaktır. Son derece gayri resmi üslup, hedef kitlenin genç, alt sınıf ve daha az süslü olduğunu gösterebilir. Gayri resmi üslup, kitlesel toplantılar gibi etkinliklerde kullanılma eğilimindedir.

  • Ton

Ton, yazarın izleyiciyi ikna etmek için sahip olduğu tasarım hakkında size bir şeyler söyler: Alaycılık bir şeyi itibarsızlaştırmak ve alay etmek için, suçlama suçlamak ve kovuşturmak için, kışkırtıcı konuşma güçlü duygular uyandırmak için kullanılacaktır.

kurmaca olmayan eserlerin kurmacanın geleneklerinden uzak olması gerekmediğini unutmayın. Kurmaca dışı, dramatik görsel imgeler ve anlatı yapısı gibi kurguda bulunan edebi özellikleri içerebilir. Ancak bazı kurmaca olmayan eserlerde ikinci şahıs anlatımı ('siz') kullanılır. Bu, kurmacada oldukça nadir görülen bir anlatım aracıdır, ancak mektup yazarken veya reklamcılıkta okuyucuyu oldukça etkili bir şekilde çekebilir.

Kitle, konuşmalara bakarken göz önünde bulundurulması gereken önemli bir unsurdur, çünkü konuşmalar belirli bir bağlamda canlı bir kitle göz önünde bulundurularak yapılır.

Churchill'in 'Onlarla kumsallarda savaşacağız' ya da 'Kan, ter ve gözyaşı' gibi savaş konuşmaları, İngiltere'nin Almanya ile savaşta olduğu ve savaşmaları ve fedakarlık yapmaları için dinleyicilerin duygularının harekete geçirilmesi gerektiği bağlamından ayrı tutulamaz. Benzer şekilde Martin Luther King Jr'ın ünlü 'Bir Hayalim Var' konuşmasının da belirli bir dinleyici kitlesi vardı ve 1960'lardaki Sivil Haklar Hareketi sırasında, sosyal adalet ve ırksal eşitlik temalarının dinleyicileri harekete geçirdiği bir dönemde yapılmıştı. Konuşmalara daha sonra geri döneceğiz.
 

Martin Luther King I Bir Hayalim Var - I have a dream

ÖZET

Hedef kitle genellikle kurmaca olmayan bir eserin tonunu, üslubunu ve anlatı yapısını belirler. Hedef kitleyi anlamak, yazarın yaptığı seçimleri analiz etmenize yardımcı olabilir.

İKNA EDİCİ TEKNİKLER

Kurmaca olmayan eserlerin bir diğer önemli geleneği de yazarın izleyiciyi nasıl ikna etmeye ya da manipüle etmeye çalıştığıdır. Kurmacada, edebi gelenekler büyük ölçüde karakterizasyon, olay örgüsü ve anlatı ile ilgilidir. Ancak kurmaca olmayan metinlerde yazarın aklında en başından beri belirli bir hedef kitle olduğundan, okuyucuyu ikna etmek için bir dizi teknik kullanabilir.

 

İkna edici araçlardan biri retorik olarak bilinir. Yunan, Roma ve Ortaçağ boyunca retorik, gençlere öğretilen en önemli konulardan biriydi ve Yunan devlet adamı Pericles ve Romalı hatip Cicero gibi antik dünyanın büyük figürleri retorikleriyle ünlüydü. Yunan filozof Aristoteles iknayı üç kategoriye ayırmıştır: mantıksal olarak kurgulanmış argüman kullanımı (logos), duygusal argüman kullanımı (pathos) ve etik veya ahlaki açıdan güvenilir olan bakış açıları (ethos).

Logos tipik olarak denemeler, makaleler ve raporlar için kullanılır. Eski Yunancada 'söz' ve/veya 'konuşma' anlamına gelir. Bir yazar bir noktaya değinmek için mantıksal olarak kurgulanmış argümanlar kullandığında logostan bahsedebiliriz. Örneğin, daha düşük vergiler veya artan enflasyon gibi ekonomik önlemler lehine bir argüman büyük olasılıkla mantıktan yararlanacaktır. Bilgi Kuramı'nda 'akıl' hakkında konuştuğunuzda, kıyas, tümevarım ve tümdengelim gibi mantıksal yapıların dilde bir noktaya değinmek için nasıl kullanılabileceğini göreceksiniz. Logos, kurmaca olmayan eserlerde kurmacaya kıyasla daha belirgindir çünkü gerçeklerle ve gerçek yaşam durumlarıyla ilgileniyoruz, bu nedenle iknanın doğası lirik veya hayali olmaktan ziyade oldukça mantıklı olma eğilimindedir (bir avukatın mahkemede tartışması gibi).

 Yunan filozof Aristoteles, mantık, duygu ve etik argümanları ikna edici bir şekilde kullanmasıyla ünlüydü.  

 Tümevarımsal ve tümdengelimsel akıl yürütmenin bir okuyucuyu veya izleyiciyi ikna etmek için nasıl kullanılabileceğini düşünün. Mantığın geniş bir insan kitlesini ikna etmek için kullanıldığı yakın tarihli önemli siyasi örnekler düşünebiliyor musunuz?

Kıyaslama

Kıyas, mantıksal olarak oluşturulmuş bir argümandır. Bir kıyasın geçerli olabilmesi için sonucun öncülden doğru bir şekilde çıkarılması gerekir. Örneğin, geçerli bir kıyas şöyle olabilir: 'Tüm insanlar ölümlüdür. Sokrates bir insandır. Bu nedenle Sokrates ölümlüdür. Geçersiz bir kıyas ise şöyle olurdu: 'Bütün insanlar ölümlüdür. Sokrates ölümlüdür. Bu nedenle Sokrates bir insandır. Bunun yanlış olduğuna dikkat edin çünkü Sokrates bir köpek ya da başka bir şey olabilir; doğru sıranın izlendiği ilk örnekten farklı olarak kategori ve kuralı karıştırdık.

Pathos, duygulara hitap ederek okuyucuyu ikna etme yöntemidir. Eski Yunanca'da 'acı' ya da 'deneyim' anlamına gelir. Pathos kurmaca olmayan eserlerin ötesine geçerek drama, şiir ve kurmacayı da kapsar, zira her tür sanat her zaman duyguları harekete geçirecektir. Pathos, yazarın kullandığı dili etkileyecektir; güçlü imgeler, mübalağa (abartma), duygusal olarak uyandırıcı bir ton ve güçlü sembolizm gibi özellikler pathos kullanımının ortak özellikleridir. Örneğin, konuşmalar genellikle kalabalıkta büyük duygular uyandırmak zorundadır ve sıklıkla pathos'tan yararlanır. Pathos'a bakarken göz önünde bulundurulması gereken şeylerden biri, yazarın okuyucunun veya izleyicinin söz konusu dava veya savunmaya sempati duymasını ve empati kurmasını nasıl sağladığıdır.

Ethos eski Yunancada 'karakter' anlamına gelir. Temel olarak, etik açıdan sağlam ifadeler kullanarak bir konuşmacı veya yazar olarak güvenilirlik sağlama tekniğidir. Örneğin bir okulun ethos'undan bahsettiğimizde, o okulun temsil ettiği değerleri kastederiz. Fikirlerin ve sanatsal duyguların öncelikli olduğu kurmaca eserlerin aksine, kurmaca dışı eserlerde ethos, konuşmacı tarafından benimsenen etik bakış açısı anlamına gelir. Argümana bağlı olarak, hem konuşmalar hem de denemeler inandırıcılık sağlamak ve dikkat çekmek için çeşitli derecelerde ethos kullanma eğilimindedir.

ÖZET

İster sözlü bir yorumun parçası olarak isterse bir makalede ele alınsın, yazarın okuyucuyu/izleyiciyi ikna etmek için duygu, mantık ve etik argümanları nasıl kullandığını göz önünde bulundurmak önemlidir. Bunlardan en az biri her zaman kullanılacaktır.

ÜSLUP

Üslup, belirli sosyal bağlamlarda kullanılan dil tarzıdır. Konuşma şeklimiz ortama göre değişir ve belirli koşullar altında hangi dili kullanacağımızı bilmek her edebiyat öğrencisi için önemli bir beceridir. Arkadaşlarınızla konuşma şekliniz ile sınıfta resmi bir sunum yaparken konuşma şeklinizi düşünün. Her iki durumda da farklı bir dil kullanırsınız.

 

Kurmaca olmayan eserlere bakarken üslup seçimi göz önünde bulundurulması gereken önemli bir faktördür çünkü bize hedeflenen dinleyici kitlesi ve konuşmacının kime ne şekilde hitap etmek istediği hakkında bilgi verir. Bu nedenle, politikacılardan oluşan bir topluluğa yapılan bir konuşma, gündelik işçilerden oluşan bir topluluğa yapılandan çok farklı bir üslup içerecektir; benzer şekilde, pop müzik hayranlarına hitap ederken kullanılan üslup, üniversite profesörlerine hitap ederken kullanılandan farklı olacaktır.

Altı temel farklı üslup türü vardır:

Arkaik - dil eski moda ve kullanılmakta olduğu dönemden daha önceki bir döneme ait olduğunda. 

 

Teknik - kullanılan dil bir tür teknoloji veya disipline özgü olduğunda.

 

Resmi - dil 'şık' olduğunda ve otorite figürleriyle yapılan toplantılar gibi resmi durumlar için uygun olduğunda

 

Gayri resmi - kullanılan dil gündelik olduğunda, kullanılan deyim veya kelime türüne özel bir dikkat gösterilmediğinde, ancak yine de genel geçer ve makul ölçüde kibar olduğunda.

 

Günlük konuşma dili - kullanılan dil günlük konuşma sözcükleri ve yapıları ile karakterize edildiğinde (başka bir deyişle, koridorda bir arkadaşınızla konuşurken kullanacağınız, ancak bir öğretmene hitap ederken veya bir makale yazarken kullanmayacağınız türden bir dil).


Argo - terimler belirli bir sosyal grup arasında moda ve popüler olduğunda, ancak bu grubun dışındakiler tarafından anlaşılabilir olmadığında

Daha açık hale getirmek için, tek bir terimin bu altı farklı üslup türü aracılığıyla nasıl ifade edilebileceğine dair bir örnek aşağıda verilmiştir:

Arkaik: Adam kendine karşı sevgiyle doludur.

Teknik: Özne narsisttir.

Resmi: O beyefendi benmerkezcidir.

Gayri resmi: Delikanlı kendini beğenmiş.

Günlük konuşma dilinde: Adam kendini beğenmişin teki.

Argo: Herifin burnu büyük.

ÖZET

Üslup kurmaca dışındaki düzyazıların önemli bir özelliğidir: Size hitap edilen kitle ve yazarın çekmeye çalıştığı bağlantı ve destek grupları hakkında bilgi verir. Bloglar, wikiler ve mesajlaşma gibi elektronik iletişimin ortaya çıkmasıyla birlikte, giderek daha geniş bir ölçekte son derece gayri resmi bir dil kullanılmaktadır.

Kurmaca olmayan eserlerin temel unsurlar

 Kurmaca olmayan düzyazıda dikkate alınması gereken üç unsur: hedef kitle, ikna edici teknikler ve üslup.

 Üsluplar size dil ve iktidar hakkında ne söylüyor?

Fransız filozof Michel Foucault (1926-84), özellikle tarih yazımında dilin çoğunlukla iktidar uygulamak için kullanıldığını savunmuştur. Ülkenizin tarihinin yazılmasının nasıl bir iktidar eylemi olarak değerlendirilebileceğini düşünün.

 Aşağıdaki kurmaca olmayan düzyazı örneklerini dikkatle okuyunuz ve metinleri aşağıdaki unsurlar bağlamında analiz ediniz.

- Kitle ve bağlam

- İkna edici teknikler

- Üslup

DENEME ÖRNEĞİ

Tembellik Zor Zanaat 

 

Nasıl ki, nadasa bırakılan topraklar zenginleşip bereketlendiğinde üzerlerini yüzlerce binlerce çeşit yabani ot sarıyor ve biz buna engel olarak, yarar sağlayacak nitelikli tohumlarla toprağı işleyip hepsine görev yüklüyorsak; nasıl ki, bir dişi tek başına üreyemez ve sağlıklı bir nesil dünyaya getirebilmek için bir ersuyuna gerek duyarsa zihinlerimizin işleyişi de tıpkı böyledir. Dizginlerini ele alıp verimli olabilecekleri belirli konular üzerinde tutmayı sağlayamazsak ipe sapa gelmez başıboş düşüncenin yaban topraklarında bir aşağı bir yukarı döner dururlar.

 

Demek oluyor ki, aptallığa, ipini koparmış deliler gibi abuk sabuk saçmalamaya, böyle çalkantılarda yalpalamaya gerek yok. 

 

Belli bir amacı olmayan ruh kayıp bir ruhtur. Hep denir ya; her yerde varsan hiçbir yerde yoksundur. 

 

Küçük de olsa hiçbir yerde evin yoksa 
Maksimus, nerede olsa yaşarsın. 
-MARTIALIS 

 

Kısa bir süre önce ömrümün geri kalan küçük kısmını kendime adamaya, sessiz sedasız, gözlerden uzak yaşamaya karar vererek köşeme çekildim; bana öyle geliyordu ki aklıma yapabileceğim en büyük iyilik zihnimi kendini gözden geçireceği, yalnız kendisiyle ilgileneceği, telaşa kapılmadan kendi hakkında düşüneceği mutlak bir aylaklık içinde tutmaktı. Geçen zaman kilolarıma kilo katmış ve olgunlaşmıştım, bunu yapabilmenin daha kolay olacağını umuyordum. 

 

Ne yazık ki tam aksi oldu: Zincirlerinden kurtulan zihnim, binicisini üzerinden silkeleyip atan bir at gibi şahlanarak hiçbir binicinin başaramayacağı bir süratle belaya koşmaya başladı. Hiçbir kural ve uygunluk tanımadan birinden diğerine geçerek öyle umacılar, öyle fantastik canavarlar üretti ki, aklım bu görülmemiş acayipliklerini görür de belki kendinden utanır diye umut ederek hepsini kaydetmeye başladım.

 

Avare akıl daldan dala konar. 
-M. A. LUCANIUS

 

Montaigne

EDEBİ MEKTUP ÖRNEĞİ                                  

 

Ahmet Hamdi Tanpınar’dan Mehmet Kaplan’a.

Ankara, 27 Ocak 1944

Kardeşim Kaplan, 

 

Bir yığın can sıkıntısı, üzüntü ve yorucu iş arasında mektubuna cevap veremedim. O bir tarafa, o güzel makalene de vaktinde teşekkür etmek lazımdı. Fakat daha iyisi tebrik etmeliyim. Çünkü hakikaten güzel makaleydi. Artık birinci sınıf bir muharrir olduğuna hiç şüphe etmiyorum. Sana çok bağlı olduğum için bundan mesudum. Orhan Seyfi biraderimiz, daha doğrusu Yusuf Ziya Bey’in biraderi, Raks manzumesi için yaptığı latif tenkitten sonra, bu sefer de senin yazdığına cevap vermiş. Ben okumadım. Yine kafiyelere çatıyormuş. Tabii görüşlerimiz ayrı. Münakaşaya değmez. Hakikat şu ki ben kafiyeye bağlıyım. Yani bir ses müşabehetini mısranın sonunda lüzumlu görüyorum. Ayrıca kafiyenin ve şekli kafiyenin şiirde yeri olduğuna inanırım. Tedaviyi açar. Fakat çok defa bir aksan müşabehetini, kafiye benzerini tercih ederim. Benim şekil dediğim şey, ne vezinden, ne kafiyeden gelir. O cümlenin, hayal ve tasavvurun, hülasa kendisini tamamlamış yahut tamamlamamış idee poetiçue (ide poetik)in kendisidir. “Mest kendi güler altındaki rahş oynardı” mısrayı tek başına kafiyesiz de güzeldir. Ben kafiyesi zayıf yüzlerce mısra tanırım ki güzeldir. Fakat onların anladıkları kafiye bende yoktur. Merhum Cenab’ın dediği gibi, baston sapı gibi mısradan ayrı kafiye. Hülasa kendi zaviyelerine göre haklıdırlar. Fakat ben onların haklarından bir şey anlamadım. Ne ise… Kitabın müsveddelerini göndereyim. Mahur Beste adlı bir yolculuğa çıktık. Canım neler, ne tembellikler istiyor, ben neler yapıyorum. Çok yorgunum. Başımda bir de Erzurum yazısı var. Behice’ye çok selam ve dostluklar. Senin de gözlerinden öperim kardeşim. 


Ahmet Hamdi TANPINAR
Güzel Yazılar, Mektuplar

ANI ÖRNEĞİ

“Cenap uzak illerde dolaşıp dururken Fikret, Hisar’da hiçlerle süslediği ve hayatının en büyük süsü olan Halûk’u büyüttüğü harap yalıda idi; Hüseyin Cahit pek zor kazandığı paracıklarından arttırabildiği ile bir ay altı çay fincanı, öbür ay bir sürahi ile iki bardak alabilmişse bunu, hayat için kâfi bir mükâfat addederek Burgaz Adası’nın çamlara tırmanan bir yamacına yapışık küçük köşede yaşıyordu. (…)” (KY, s. 485) 

 

[…]

 

 “(…) Konuşur muyduk? O zaten pek konuşmaktan zevk almazdı, ben de konuşmaktan nefret etmemekle beraber susmağı tercih ederdim; onun elinde her vakit bir kitap bulunurdu; daha ziyade her çeşitten eser okuyan, hususuyla en çetin mevzulara girişmekten yılmayan bu yorulmaz, üşenmez adam ‘Bibliothéque de Philosophie Scientifique’ neşriyatının kırmızı ciltlerini taşırdı. (…)” (KY, s. 506)

 

Halit Ziya UŞAKLIGİL

Kırk Yıl (1936)

GÜNLÜK ÖRNEĞİ

Kuyrukluyıldızlı gece, 17/18 (18/19) Mayıs 1910

 

Blei, eşi ve çocuğuyla beraberdim; içimden yükselen sesi işittim za­man zaman; bir kedi yavrusu viyaklar gibi, ama olsun. 

 

-

 

Kaç gün  yine  suskun geçti; bugün 29 Mayıs. Mürekkep kalemini, bu  tahta parçasını her  gün elime almak azmini bile gösteremiyo­rum. Sanırım bu azim yok bende. Kürek çekiyor, ata biniyor, yüzü­yor, güneşleniyorum. Dolayısıyla baldırlarım iyi, bacaklarım zarar­sız, karnıma diyecek yok  henüz; ama şimdiden göğsüm pek harap ve eğer ense kökünden başım

 

Franz KAFKA

Günlükler, 1948

FELSEFİ METİN

[A]“Peki hekimliğin kendisi kusurlu mudur? Ya da genellikle, bir sanat, kendisini mükemmelleştirecek başka şeylere ihtiyaç duyar mı? Örneğin gözümüzün görme gücüne, kulaklarımızın işitme gücüne ihtiyacı olması gibi, bu beden parçalarına, onların yararına olanı gösterip sağlayacak bir sanata daha ihtiyaçları yok mu? Yani sanatın kendisi bir eksiklik içerip bunu araştıracak ve onun yararına olanı ona sağlayacak bir başka sanata ihtiyaç duymaz mı? Onun çıkarına olan sanat da diğer bir sanata mı ihtiyaç duyar? Bu böyle uzayıp gider mi? Her sanat kendi yararına olan şeyi kendi kendine bulmaya mı çalışır? 

 

[b] Yoksa bir sanat (eksikliği) kusurluluğu durumunda yararına olacak ne kendisine ne başka bir sanata hiçbir şekilde ihtiyaç duymaz mı? Ve duymamasının nedeni, zaten hiçbir sanatın herhangi bir kusuru veya eksikliği bulunmayacağından, başka sanatların yardımına ihtiyacı bulunmaması ve sadece uygulandığı (kullanıldığı) alanın çıkarını gözetmekle yükümlü oluşudur. Bir sanat[29] gerçekten de sanatsa eğer, yani kendi tabiatına zarar gelmediyse, saf haliyle, kendi içinde mükemmelliğini muhafaza eder. Şimdi bu sözlerimin anlamını iyice değerlendirerek söyle bakalım. Haklı mıyım, haksız mıyım?”

 

Platon

Devlet, MÖ 340

MANİFESTO ÖRNEĞİ

Türkiye’de Garip manifestosundan sonra manifestoların en çok konuşulanı Veysel Çolak, Metin Cengiz, Seyyit Nezir, Hüseyin Haydar, Tuğrul Keskin’in imzalarıyla 1988 yılında 27 numaralı Broy dergisinde yayınlanan “Yenibütün: Kendini Biriktiren Bireyin Şiiri” manifestosudur. (Broy dergisi isimini Ruhi Su’nun bir türküsündeki sesleniş ünlemi olan ”Broyy” kelimesinden alır.) Manifestonun tam metni aşağıdaki gibidir:

 

YENİBÜTÜN: KENDİNİ BİRİKTİREN BİREYİN ŞİİRİ

Şiir, her insana yayılmış somut ilişkilerin bireyde kabına sığamayan yoğunlaşmasından patlayan bu lirik başkaldırı, hiçbir bireyi ayırmaksızın herkese yöneltilmiş bu gözü pek ve tok çağrı, bugün de zekânın ve yüreğin bireysel oylumdan çakan şimşeği olarak kendini yaşamın ön siperlerine adıyor: Çünkü maden ve ipek, başak ve mürekkep, ter ve buz, gül ve bakır sürtünmüştür. Öneriyor ve işe koyuluyoruz: Gün, ateşe atılış günüdür.

Günümüz, mal fetişizminin insani olan her şeyi, tarihin en yıkıcı köle tanrısı olan parayla an be an değişime zorlayışına tanıktır. Emeğin binlerce yıllık ürünü olan birey, o sonsuz somutluğuyla her yüz yüze gelişinde kendinden uzaklaşarak nesnesinin biraz daha tutsağı olmaktadır: Milyonlar, ekmekte billurlaşan ter ve hünerini, ona tek tek baktıkça kokusu ve tadıyla kendileri oluşunu tanıma yeteneğinden yoksundur. Çünkü karşılarına on binlerce, ilmekle düğüm olmuş hayatın bin bir ayrıntısından dayatılan sonuç, paranın “mutlak güzelliği”dir. İnsan, emeği ve her biçimdeki yaratma yeteneğiyle köle tanrıya zincirlidir. İnsanı birey ve toplum olarak bütünüyle teslim alma tutkusunun peşinde saatini son kez kuran kapitalizm, bireyin özgür, asi ve yalnızca üretme-yaratma güzelliğine uyumlu bütünlüğünü parçalayarak her türlü alçalmaya doğru çürütüyor, koparılmış zekâ ve yüreğiyle saçmalıklar silsilesine kilitliyor. Bireyleşme sürecinden tekdüzeliğe ve insanîlikten yalıtılmış, birbirini sürekli yineleyen, anlamını yitirmiş ayrıntıların hücrelerine kapatılmış insan, toplumsal bütünlüğün diyalektiğinden alıkonmuş olarak yalnızlığa ve kendi ben’inin üstünlüğüne yozlaştırılıyor… Günümüz, birey ve toplum olarak, özgürlüğü ve zorunluluğu insanın kurtuluş ereğinde gerçekleştirmenin de güzelliğine tanıktır. Zekânın ve yüreğin, biricik üretici ve yaratıcı özneye, insana tutkuyla sarılmasından, insanın sonsuz diyalektiğini gerçekleştirme yeteneği önünde hiçbir zorluk tanımamasından büyüyen yalın kahramanlıklara da…

Yenibütüncü şiir, paranın büyüsünü bozmaya adanmış zekânın lirizmidir.

Günümüz, insanın günübirlik politik “doğru”larla çarçur edilişini ya da buzul politikalara devralınmasını yaşıyor. İnsanın politikadan sonra geldiği, yedeklendiği bir politik ortam, insanîliğini yitirmiş ve saplantılar hurdalığına dönüşmüştür. Emek süreçleriyle girilebilecek ve ancak böylelikle insanın safında yer alabilecek politik deneyimlerden kaçıldığı yerde, emeğin demokratik zorunun yükselişi korkuların en büyüğüdür. Bireyin kitlesel düzeyde kendini yaratmasının etkin ortamı olarak insanîleşmiş politik özün, bu gerçekliğe basıp geçen kabullerle çetin savaşı, gündemin sıcak ilkesidir: İnsanî deneyim ve bilinçliliğin politik ön kabullerin buzullarına çarpmadan ilerleyeceği bütünsel eylem programı, devrim ve dönüşümün yaşamda mevzilenen örgütlülüğü…

Yenibütüncü şiir, politikayla barışık olmayan insanî politikleşmedir.

Günümüz, bireyin tarihsel özgürleşme ereğinden ve bu uğurda bin nice güzelliğinden kovuluşunun kötü fotoğrafıdır. İletişim araçlarının gözaltı barbarlığı, insanı tarihle çelişkisinden ve tarihi gerçekleştirme bilincinden çalarak, kendisi ve dünya karşısında katılaşmaya zorluyor. İnsanın hiç bilmediği bir uçtaki dostu ya da düşmanına tarihteki hiçbir dönemde duyamayacağı yakınlık ya da uzaklığı tersine çevirerek tepkisini boşaltıyor. Dünyadan atılmışlık ve kaçış duygusu, bireyi tragedyasından yüz çevirmeye, sürüleşmeye zorluyor. Açlık ya da tokluk, sevgi ya da kavga, insanilik ya da işkence, savaş ya da barış, ölüm ya da hayat karşısında tragedyası olmayan birey, toplumsal bütünlüğünü yitirmeye yaz­gılıdır: Kendisi ve var olduğu toplum için hiçbir özveriyi üstle­nemeyeceği bir çözülüşü yaşamaktadır. Tragedyanın varlık nede­ni ve aşılma ortamı, tarihsel bütünlüktür. Bireyin tarihsel örgütleşme süreci, işte bu bütünlükte yaşanan sonsuz tragedyalar di­yalektiğidir; tragedyasından çalınmış birey ona geri döndürülmeli, her türlü insanî eylem bireyin tragedyasında somutlaştırılmalıdır.

Yenibütüncü şiir, tragedyasında yetkinleşen bireyin diya­lektiğidir.

Günümüz, insani özün kireçlenmeye ve tıkanıklığa geriletilmesiyle yüz yüzedir. İnsanın yaratıcı etkinliği, yeniden üretimin on binlerce tekrarında tüketilirken, bilimsel ve teknolojik ilerleme, insanın biricik boyutu olarak göklere çıkartılıyor, pragmatizm tek yaşam biçimi olarak ömür boyu kutsanıyor. Oysa insanî özün ge­reği, Amerika'nın keşfi değil, Hamlet'in yaratılmasıdır. Bilim ve teknik, insanî özün aracı, sanat amacıdır: Yaratma süreci, bu özün yetkin eylemidir. İnsanın doğayla ve kendi doğasıyla savaşmasını aştığı özgür bilincin pratiğidir.

Yenibütüncü şiir, öz demek olan yaratma sürecinin etkin­liğidir.

Günümüz, tarihin ve geleneğin nostalji ve hobiyle giderilme çarpıklığında bocalıyor. Bu, insanın tarihten savruluşunun gizlenmesidir. Tarih ve gelenek, bugünü anlamak ve kurmak, gele­ceği yükleniş, geleneğin içinde doğrulan bir karşı çıkıştır. Bugün­kü insan, geleneğin içinde birikir ve geleneğin elverdiği boyuttaki bugündür. Tarih, bugüne insan için birikmesi ve geleceğe elvermesiyle vardır. Yeni olan, tarihten gelerek tarihe biriken insani­liğin gerçekleşmesidir.

Yenibütüncü şiir, yenilikte geleneği de sırtlayan süreklilikte kendine birikmedir.

Günümüz, güncellik adına kayıp gidişin, yenilik adına yufkalı­ğın kutsanmasıyla lekelidir. Hayatın karşımıza çıkardığı binlerce olayın görünüşteki sırasızlığı sonu gelmeyen karmaşa, bitip tü­kenmez telaş, özgür ve zorunlu olanın çelişkiler bütünlüğünden sıçrayan özdür. Derinliğiyle buluşmayan ayrıntı, burjuva yanılsamasıdır. Dağınıklığın özündeki sürekliliğin gizi, yaşamın örgüt­lülüğünde saklı bilinçtir. Binlerce olayın çağrıştırdığı gerçek tektir: Güncelde kalıcıyı keşfeden somut derinlik.

Yenibütüncü şiir, hayat kadar dağınık, hayat kadar örgüt­lüdür. Venüz'ün ölümsüzlük gizi, insanın yaşama telaşıdır.

Günümüz, özgünlüğü yerellikle, gerçekliği evrensellikle takas yanılgısındadır. Birey, yaşadığı somut ilişkilerin diyalektik bütünü­dür. O bütünde, yerelin her rengi, evrensel rengin tonlarıdır. Ge­leneğin ve yeniliğin yerelde tıkandığı, evrensellik adına yerel ola­nın silindiği bir durum, bireyin kendini de sildiği durumdur. Yerellik ve evrensellik, bütünün gerçek doğasıdır.

Yenibütüncü şiir, brooyyy kadar yerli, merhaba kadar ev­renseldir.

Günümüz, insana kalıp sözlerde sürgünlüğü yaşatıyor. İnsan­dan koptuğu yapay biçimleri hızla yaygınlaştırarak, yaşamı terk edip sürecine sokulan söz, toplumsal ilişkilerin en dar bölgelerinde küflenmeye atılıyor. Toplumsal etkinliğin biçimleşmiş diyalektiği olan ve canlılığını bireyden alan dil, bireyi tüketen ilişkilerde tü­ketiliyor; gerçek niteliği olan billurlaşmayı, saydam ve üretken, yo­ğun ve yaratıcı katılaşmayı sözcükte ve sözde kuramıyor. Her şey günübirliktir: Bugün herkesin bir ağızdan söylemesi gereken sö­zün yarınki yersiz yurtsuzluğu, dilin doğası durumuna getiriliyor, çünkü insan aynı duruma sürükleniyor. Dile, gerçek toplumsal iliş­kide ve birey etkinliği olarak herkeste soluk almasını başaracak yaşamsallığı kazandırılmasıdır. Sözcüklerin paslanması ve kulla­nım güzelliğinden, anlamından sürülmesi böyle olanaksızlaşabilir. Fabrikadan tarlaya, işten alanlara, evden sinemaya, karikatüre, edebiyata yayılma biçimi, dilsel toplamın örtüştüğü yeni arakesit­leri bulmak ve dili buradan bütünlüğe götürerek bölünmüşlükten kurtarmakla yaratılacaktır. Yaşamın öncü yorumu, dilin de ya­vanlıktan bireysel yeni kullanımlara imgelenmesiyle olanaklıdır. Kurtuluşunu sözcüklerde billurlaştıramayan birey, yaşamda asla yaratamaz.

Yenibütüncü şiir, dilin öncü yorumunu, belirleyici imkân olarak yüklenir.

Yenibütün, kendini toplumsal ilişkiyle ve onu aşarak biriken bireydir. Marksizmin ufkundaki bütünsel insanın kendini bugünden üstlenmesinin karşılığıdır. Yenibütüncü şiir, her kıpırdayışında politikleşmiş sözcüğün, tek kişinin ufkundan herkesin ufkuna ya­yılmasıdır. Bireyin insanîleşmesi, toplumda özgürleşmesinin este­tik örgütlülüğüdür. Bireyleşmeyi başaramamış bir toplumun insan­ları, örgütlenmeyi yaratma sürecini de başaramaz. Yenibütün in­san, tarihin neresinde olduğuna her ilişkisinde yeniden bakan, onu çarpışarak kendine katan ve ona katılma yürekliliğini bulmuş in­sandır. Yenibütüncü şiir, onun her yerde ve her süreçteki öncü li­rizmidir.

Broy, Ocak 1988, sayı: 27

SÖYLEV ÖRNEĞİ

Atatürk'ün, Birinci TBMM Başkanlığına Seçilişi Dolayısıyla Yaptığı Konuşma:

Muhterem Efendiler! 

Milletin mukadderat-ı umumiyesine fiilen ve tamamen vaziyet ederek, makam-ı saltanatın duçar olduğu esaretten kurtuluşu ve memleketin bütünün selâmeti uğrunda her fedakârlığı büyük bir azim ile yerine getirmeğe karar vermiş olan yüce meclisinizin başkanlığına seçilmek suretiyle hakkımda gösterilen itimad ve teveccühün müteşekkiri ve minnettarıyım. 

Hayatımın bütün safahatında olduğu gibi, son zamanların buhranları ve felâketleri arasında da bir dakika geçmemiştir ki her türlü huzur ve istirahatımı, her nevi şahsi duygularımı milletin selâmeti ve saadeti namına feda etmekten zevkiyâb olmayayım. Gerek hayat-ı askeriye ve gerek hayat-ı şahsiyemin bütün tavır ve safhalarını işgal eden mücadelelerimde daima düstur-u hareketim, irade-yi milliyeye dayanarak milletin ve vatanın muhtaç olduğu gayelere yürümek olmuştur. Bugün heyet-i muhtereminizin oy çokluğu ile tecelli etmiş olan itimad-ı milliyi liyakatimin çok üstünde görmekle beraber, şahsım için bir gaye olarak değil, müştereken giriştiğimiz mücâhede-yi mukaddesenin dayandığı gayelerin tahakkuku için milletin bahşettiği bir istinatgâh olarak telakki ediyorum. Bu milli birliğin bana yüklediği mes'uliyeti biliyorum ve hepiniz de biliyorsunuz ki, pek ağırdır. İçinde yaşadığımız emsalsiz dakikaların vahametine rağmen, bu ağır milli mes'uliyetin altında ancak muhterem heyetinizin yardım ve teşviklerinin daima ve daima hak yolundaki savaşa rağmen avn ve inayet-i sübhaniyyeden ümitvar olarak çalışacağım.

OTOBİYOGRAFİ ÖRNEĞİ

Doğuşum da bir savaş yılına rastlamış. Zaten o yıllar sükûn yılları değildi. O yıllar kanlı, muammalı bir yüzyıla gebeydi. Bir yüzyıl sona eriyordu. Yeni bir yüzyıl doğmak üzereydi. Şu acayip, şu yaşanmaya değer yirminci yüzyıl!… Benim ilk kanat çırpışlarım da asıl yirminci yüzyılda başlayacaktı. Demek kaderimi onunla paylaşacaktım. Onun bütün çocukları gibi… Ben de yüzyılımızın büyük macerasından kendi payıma düşeni, onun yüz milyonlarca adsız çocuklarından biri olarak, kaderin önüme serdiği yüz milyonlarca küçük yollardan biri üzerinde kendi alın yazıma göre yaşadım. İşte şimdi size bu kitapta, yüzyılımızın o sayısız küçük hikâyelerinden birini, o sayısız adsızlardan biri olarak anlatmaya çalışacağım. Hayata onunla gözlerimi açtığım yangın, sonra nice ve nicelerini de gördüğüm yangınlar gibi, bir kaza eseri değildi. Bu yangın da, o zamanlar bütün Avrupa Türkiye’sini saran yüzlerce, binlerce yangınlardan biriydi.

Şevket Süreyya Aydemir, Suyu Arayan Adam. İstanbul: Remzi Kitabevi, 2023

BİYOGRAFİ ÖRNEĞİ

Edebiyatımızda İsimler Sözlüğünden: Turgut UYAR 

Günümüz şairlerinden, 1927-22 Ağustos 1985, do. Ankara, ölm. İstanbul. Askerî Liseyi (1946), Askerî Memurlar Okulu’nu (1947) bitirdi. Posof, Terme ve Ankara’da subay olarak, ordudan ayrılınca da (1958) sivil görevlerde çalıştı, emekliye ayrılıp (1969) istanbul’a yerleşti. İlk şiiri Yedigün dergisinde (sayı 46, Haziran 1947) çıkmıştı. Kaynak dergisinin bir şiir yarışmasında (1948) “Arz-ı Hal”şiiri ikincilik kazanınca Nurullah Ataç’ın güvendiği şairler arasında girdi. İlk dönem şiirlerinde kişisel yaşantılarının ve çevresinin izdüşümleri üzerinde durmuştu. Sonraları (1952) toplum ve törelerle çatışan bireyin yenilgisine yakılmış ağıtlar diyebileceğimiz şiirler yazdı. 1950 sonrası şiirimizi biçim ve öz bakımlarından yenileştirmesiyle İkinci Yeni’nin ilk akla gelen şairlerinden; deneme ve yorumlarıyla da günümüz Türk şiirini anlayışla, yetkiyle değerlendiren yazarlarımızdan biri oldu. 

Şiir kitapları: Arz-ı Hal (1949), Türkiyem (1952), Dünyanın En Güzel Arabistanı (1959), Tütünler Islak (1962), Her Pazartesi (1968), Divan (1970), Toplandılar (1974), Kayayı Delen /nc/r (1981). Toplu Şiirler I (ilk dört kitabının toplu basımı) 1981’de yayımlandı. Yeni şiirler ilavesiyle bütün şiirlerini Büyük Saat (1984) adlı kitapta topladı. Şiir üzerine düzyazıları BirŞiirden (1983) adlı kitabındadır. Hüseyin Cöntürk Turgut Uyar (1961) incelemesine ikinci ve üçüncü kitaplarını konu edinmiş, şairin Tütünler Islak kitabı 1963 Yeditepe Şiir Armağanı’nı kazanmıştı. Daha sonra Kayayı Delen incir ile 1982 Behçet Necatigil Şiir Ödülü’nü, Büyük Saat ile de 1984 Sedat Simavi Vakfı Edebiyat Ödülü’nü kazandı.

Kurmaca Olmayan Düzyazı Türlerinin öğrenilmesi için sınıf etkinlikleri

  1. Tür Keşfi İstasyonları: Sınıfta farklı kurmaca olmayan metin türlerine odaklanan istasyonlar oluşturun; denemeler, konuşmalar, otobiyografiler ve günlükler gibi örnek metinler ve her bir türün benzersiz kurallarını, amaçlarını ve yapılarını analiz etmelerine yardımcı olacak yönlendirici sorular sağlayın. Her istasyonda zaman geçirdikten sonra öğrenciler bulgularını sınıfla paylaşabilirler.

  2. Yazarın Amacının Analizi: Farklı yazarlardan kurmaca olmayan metinlerden bir seçim yapın. Öğrencilerden bu metinleri okumalarını ve her birinde yazarın amacını belirlemelerini isteyin. Öğrenciler yazarın bilgilendirmek, ikna etmek, eğlendirmek veya kişisel düşüncelerini ve deneyimlerini ifade etmek amacıyla yazıp yazmadığını düşünmelidirler. Küçük gruplarda öğrenciler analizlerini sınıfa sunabilir ve yazarın amacının metnin kurallarına olan etkisini tartışabilirler.

  3. Konuşmaların Karşılaştırmalı Analizi: Farklı zaman dilimlerinden ve bağlamlardan ünlü konuşmaların metinlerini tedarik edin. Öğrencilerden her konuşmada kullanılan yapıyı, tonu, retorik cihazları ve izleyiciye yönelik teknikleri analiz etmelerini isteyin. Öğrenciler daha sonra konuşma yazımının farklı tarih dönemlerinde veya farklı amaçlar için nasıl kullanıldığını karşılaştırabilir ve inceleyebilirler.

  4. Bir Editoryal Metin Oluşturma: Sınıfı küçük gruplara ayırın ve her bir gruba güncel bir sosyal, siyasi veya çevresel konu atayın. Her grup atandıkları konuyu tartışan bir editoryal parça oluşturmalıdır. Öğrencilerden açık bir argüman sunma, kanıtlar ve örnekler sunma ve karşı argümanları ele alma gibi editoryal kurallara uymalarını isteyin. Sonrasında gruplar editoryal metinlerini sunabilir ve sınıf içinde bir tartışmaya katılabilirler.

  5. Kişisel Deneme Atölyesi: Öğrencilere hayatlarında önemli bir olay veya deneyim hakkında kişisel denemeler yazmalarını isteyin. Kişisel denemelerin kurallarını, birinci kişi anlatımı, öz değerlendirme ve duygusal bağlantı kullanımını, vurgulayan bir tartışma ile başlayın. Denemelerini yazdıktan sonra öğrenciler akran inceleme sürecine katılabilir ve akranlarının türün kurallarına ne kadar uyduğunu değerlendirebilirler.

  6. Biyografi ve Otobiyografi Analizi: Aynı kişinin bir biyografisini ve otobiyografisini temin edin. Öğrencilerden her iki metinde kullanılan farklı bakış açıları, biçimleri ve kuralları karşılaştırmalarını isteyin. Yazarın konu olarak kendisinin veya dışardan biri olarak rolünün bilgi sunumu ve genel ton üzerinde nasıl etkili olduğunu tartışın.

  7. Yaratıcı Kurmaca Olmayan Metin Keşfi: Öğrencilere yaratıcı kurmaca olmayan kavramını tanıtın ve edebi teknikleri gerçek içerikle birleştiren bu türün örneklerini, seyahat yazıları, doğa denemeleri veya anılar gibi, sağlayın. Öğrenciler daha sonra tutkulu oldukları bir konu seçebilir ve kendi yaratıcı kurmaca olmayan bir parça yazabilirler; hikaye ögelerini içerebilirken gerçek doğruluğu korumayı sürdürmelidirler.

  8. Misafir Konuşmacı Serisi: Gazeteciler, deneme yazarları, biyografi yazarları veya bilim insanları gibi farklı kurmaca olmayan yazı alanlarında uzman olan konuşmacıları davet edin. Her konuşmacı, kendi alanlarına özgü kuralları vurgulayarak ve yazım süreçlerine dair içgörülerini paylaşarak konuşabilir. Öğrenciler konuşmacılara sorular hazırlayabilir ve kurmaca olmayan metinlerin çeşitli kuralları hakkında anlamlı tartışmalara katılabilirler.

  9. Etik İkilem Analizi: Öğrencilere etik ikilemler veya karmaşık sosyal konular sunun ve belirli bir görüşü savunmak için ikna edici denemeler yazmalarını isteyin. Bu etkinlik, öğrencilere iyi gerekçelendirilmiş argümanlar sunmanın nasıl bir kurmaca olmayan metinle yapılabileceğini anlamalarına yardımcı olacaktır.

  10. Yayın Oluşturma: Öğrencileri küçük gruplara ayırın ve belirli bir tema veya konu etrafında odaklanan bir yayın, dergi veya bülten oluşturun. Her grup makaleler, görüş yazıları, röportajlar ve diğer türde kurmaca olmayan metinler ekleyebilir. Bu etkinlik, öğrencilerin belirli bir yayın türünün kurallarını anlamalarına ve iş birliği süreçlerini takip etmelerine yardımcı olacaktır.

Selected Pages

All materials on this website are for the exclusive use of teachers and students at subscribing schools for the period of their subscription. Any unauthorised copying or posting of materials on other websites is an infringement of our copyright and could result in your account being blocked and legal action being taken against you.